29 Aralık 2012 Cumartesi

Değerli İnsanlar, Değersiz Kelimeler

     Kelimelerden ibaret hayatlar yaşıyoruz hepimiz. Başkalarının ağzından çıkacak kelimelere göre şekillendiriyoruz hayatımızı. Hata yapmaktan korkmuyoruz da biri hatamızı yüzümüze vuracak diye ödümüz kopuyor.

     Tek kelimeyle birinin gününü aydınlatabilirsin. Günaydın dersin, günü aydınlanmaya başlar.

     Kelimelerle birine ne kadar değerli olduğunu da hissettirebilirsin, senin için toz zerresi kadar önemi olmadığını da. Birinin canını acıtabilirsin. Ciğerini dağlamaktan beter edersin. Biri kelimelerle yaralamışsa seni, söylenenleri ne zaman hatırlasan aynı şiddette yanar canın.

     Kimileri yalanlar inşa eder kelimelerden. Yalan olduğunu bile bile göz yumdukların vardır. Gerçek olmalarını dilediklerin bir de. En nihayetinde yalan da bir kelimedir gerçek de.

     İnsanlarla kelimelerimizi paylaşırız. Kendimizinkileri verir, onlarınkileri alırız. Öyle insanlar girer ki hayatımıza söyleyeceklerimiz bitmeyecek gibi gelir. Sese dönüştürdükleri her düşünceyi merakla bekleriz, dinleriz de dinleriz.

     Kimileri kelimelerini saklar senden. Beklersin; anılarını, hislerini, düşündüklerini seninle paylaşacak kadar önemli olmak istersin. Boşuna beklediğini anladığın vakit önemini de anlarsın.

     Öyle insanlar çıkar ki hayatımızdan kelimeleri değersizleşir, can yakmaktan öteye gitmez.

     Bazı kelimeleri çıkardım hayatımdan son günlerde. Değersizdiler, canımı yakmaktan öteye gidemediler. Sessizliğin tadını çıkarmak gerekir bazen, belki kelimelerden yaratılmış sahte dünyalarda kaybolmak iyi gelir.

     Hiçbir şey fayda etmez de kelimelerimizin değeri bilinmediğine karar verirsek sessizliğimizi sunarız. Her şey bittiğinde, paylaşılmış bütün kelimelerin hatırına verilecek iki kelime daha kalır…

     Hoşça kal.

8 Aralık 2012 Cumartesi

Hikâyeye Kötü Bir Adam Girdiği Vakit...

   Çoğu hikâyede normal hayatlar süren normal insanların hayatına kötü adamlar dahil olur. Bu dahil olmayla birlikte iyi insanların hayatında sorunlar ortaya çıkmaya başlar. Hikâyelerin sonu nerdeyse hepsinde aynıdır. Kötü adamlar cezasını bulur ve iyi insanlar sıradan, sorunsuz ve normal hayatlarına geri dönerler.

    Hikayeye dışarıdan bakan normal insanlar da kötü adamların hak ettiğini bulmasıyla mutluluğuna mutluluk katar, umutla dolar. Olur da iyilerin başına bir şey gelirse tüm normal insanlar onlar için ağlar.

   Normal insanlar…

   Bir hikâyeye kötü adam girdiği vakit iyileri unuturum. Kötü adamlar iyilerin iyiliğine iyilik katmak için sokulurlar hikâyelere. Hem hikâyelere hem gözümüze…

  Saf iyiler var olmadığı gibi saf kötüler de yoktur benim için. Kötülük diye adlandırdığın ne taraftan baktığına bağlı ya da kimin tarafından... Kötüler kötü olduklarını kabul edecek kadar dürüst olduğundan kötüdür.  İyiler, içlerindeki kötülükleri saklamakta çok başarılı, usta yalancılar olduklarından iyiler.

   İyiler yaptıklarına kılıf uydurmakta, onları süsleyip püsleyip önümüze koymakta o kadar başarılıdır ki onların yaptıklarını anlarız, hak veririz. Kötü adamın yaptığına sebep aramaya bile gerek yoktur. Gerekçesi gün gibi ortadadır: Kötü adamlar, kötüdür.

  Bir hikâyedeki kötü adam öldüğü vakit iyileri unuturum. Herkes kahramanların arkasından ağlar, bense kötü adamlara ağlarım.

Kahramanların arkasından herkes ağlar nasılsa, şarkıları sonsuza dek söylenir, birilerinin de kötü adamları hatırlaması gerekir, değil mi?


8 Kasım 2012 Perşembe

Geçiş Mevsimi


      Hayatımın siyah ve beyazlara ayrışmasını seviyorum. Keskin hatlar olmalı; doğrularla yanlışlar, iyilerle kötüler farklı yerlerde durmalı. Çizgileri belirlenmiş bu hayat, kolay olan. Karışmış, arada kalmış, ne olduğu kesinleşmemişlere, -grilere- yer vermek bana göre değil.

      Ancak her sonbahar geldiğinde bütün siyah beyazlar karışıyor. Sokaklar sarardıkça hayat grileşiyor benim için. Görüşüm bulanıklaşıyor. Belkiler çoğalıyor gittikçe. Yanlışlar doğrulardan ayrılamıyor kolayca. Belki doğrudur diyorum belki yanlış. Her şey bu kadar karışmışken nasıl bileceğim ki?

      Yapraklar kurudukça kırılganlaşıyor. Ufacık rüzgârlar gökten yaprak yağdırıyor. Üzerinden yürüyüp geçtiğimde çıtırdayan yapraklar kadar kırılganım şimdi. Tahammülüm yok eskiden iyi olana, aynı zamanda anlayabiliyorum her kötülüğü. Kırılıyorum, parçalanıyorum ve en fazla bir çıtırtı kadar ses çıkarıyorum.

      Sonbaharla birlikte soğuk yağmurlar geri geliyor. Islanmaktan korkan insanlarla dolu etrafım. Biraz ıslansak kim olduğumuz ortaya çıkacak belki. Kuşandığımız zırhlar paslanacak, yüzümüzü değil kimliğimizi maskelediğimiz makyajlarımız akacak. Kim olduğumuz ortaya çıkmadan duracak yağmurlar. Hiçbir zaman o kadar uzun sürmez sonbahar.

     Sonbahar geçiştir benim için: Yeşilden sarıya, sarıdan kızıla. Hava sıcaktan soğuya geçer yavaş yavaş, alıştıra alıştıra. Ruh halim için de geçiştir sonbahar. Kırılgan yapraklardan buz tutmuş ağaçlara.

     Siyahlarla beyazlar karıştı çoktan. Her yer grileşiyor. Korkmuyorum sonbahardan. Neyse ki her sonbahardan sonra bembeyaz kış geliyor!

1 Kasım 2012 Perşembe

İşaretler


     Kitap okurken sayfalara farklı sebeplerle farklı işaretler koyarım.  Benim sistemimi bilen biri kolaylıkla okur işaretleri. İlk defa duyduğum, anlamını merak ettiğim ya da daha sık kullanmak istediğim kelimeleri yuvarlak içine alırım. Bazı cümlelerin üzerinden düşünmek isterim. Altı çizilmiş bir, en fazla iki cümle… Bir de paragraflar var, altı çizilmiş ve minik bir yıldızla işaretlenmiştir ki sonradan o kitaba döndüğümde o paragrafı gerçekten beğendiğimi hatırlayabileyim.

     İşaretlenen yerler kitabın okunduğu zamana göre değişebildiği gibi anlamları ve hissettirdikleri de değişebiliyor.

     Okuduğum dönemde iş dolayısıyla yerimden kımıldayamadığım için yola, yolculuğa hatta kaybolmaya özlem duyduğumu yüzüme vuran satırların altını tek tek çizdiğim, çoğunu yıldızla pekiştirdiğim bir kitabıma* yeniden baktım.

  • “Hayret! Bunlar eskiden yoktu. İnsanlar eskiden kaybolmaktan bu kadar korkmazlardı,” dedi içinden. “Kaybolmanın insanı zenginleştiren serüvenlerine olanak tanırlardı; yazık, bazı şeyleri kaybolmadan öğrenemez ki insan!” diye hayıflandı.
  • Yolculuklar yerküreyi birbirine yaklaştırır. İnsanları birbirine yaklaştırır. İnsanı kendine yaklaştırır. 
  • Büyük yolculuklar, büyük kopmaları göze alan yalnızlar içindi.
  • Bir yerden bir yere giderken alınan yaralara ise başka yollar çare olur.
  • “Hiçbir yerde huzur bulamamak bazılarının kanında vardır,” demişti. “Hiçbir yeri yurt tutamaz böyleleri. Kanları hep başka yerlere akar. Onları hayallerinin ardından gider sanırsınız çoğu kez; oysa sadece kanlarını kovalarlar.”

Ben yolda huzur bulan, kayboldukça öğrenen, kayboldukça kendini bulanlardanım.  Bir yerde uzun süre kalınca kanı yol çekenlerdenim. Büyük küçük tüm yolculukların öğrettiği bir de gerçeği var hayatımın: İnsanın kanı yol çekti mi, fazla beklememeli.

*Murathan Mungan Şairin Romanı

28 Ekim 2012 Pazar

Sormasaydım...

  • Çocuklarla oyun oynayarak hayatını kazanan biri yetişkinlerin oynadığı oyunlara neden bu kadar çok kızar?
  • Gözleri açılmamışken ölmesin diye eve aldığın, haftalarca gece uykusunu unutup biberonla beslediğin, bütün masraflarını karşıladığın, herkesten çok sevdiğin kedin seni herkesten az seviyorsa, bunu bile bile onu bu kadar çok sevmeye neden devam edersin? Bu kadar emek verdiğin bir insan olsaydı, yine de karşılıksız sevmeye devam eder miydin?
  • Kıskançlık duygumuz hiç var olmasaydı, daha az sorunlu bir hayat yaşamaz mıydık?
  • Takım olmak için birbirini sevmek şart mıdır? Sevmediğin ve seni sevmediğini bildiğin insanlarla aynı takımda olup yine de aynı hedef için çalışamaz mısın?
  • Herhangi bir sporu sevmek, ilgilenmek, takip etmek için Y kromozomu taşımak zorunlu mudur? Y kromozomuyla gelen avantajlara bir de sporu eklemesek olmaz mı?
  • Sen ne dersen de bildiğini okuyacağından emin olduğun birine hâlâ bir şeyler diyor ve bu sefer dinleyeceğini umut ediyorsan, bu ona değer verdiğini mi gösterir yoksa senin sözlerine değer verdiğini görme isteğini mi?
  • İnsanları seninle yürüyüşe çıkmaya bile ikna edemiyorken bir ömür boyu seninle yürüyecek insanlar olduğuna inanmak hayalperestlik değil midir?
  • Başkalarının hayatıyla ilgilendiğimiz zamanı kendi hayatımızla ilgilenmekle harcasak daha kaliteli hayatlar yaşamaz mıyız?
  • Ve son olarak eğer bu kadar çok soru sormasaydım daha mutlu ya da daha huzurlu olur muydum?